Çin, 2023 büyüme hedefini reel GSYİH’da %5,2’lik bir artışla tutturmasına rağmen, kayda değer bir ekonomik gerilemeyle karşılaştı. Yaklaşık otuz yıldır ilk kez, dolar cinsinden nominal GSYİH’sı düştü, buna küresel ekonomik payı da üst üste ikinci kez düştü. Bu gerileme, Çin ekonomisindeki ivmenin azalması yönündeki daha geniş bir eğilimi yansıtıyor ve bu durumun gelecekteki gidişatına ve küresel pazar üzerindeki etkisine ilişkin endişeleri artırıyor.
İsviçre’nin Davos kentindeki Dünya Ekonomik Forumu’nda Çin Başbakanı Li Qiang, ülkenin süregelen ekonomik ilerlemesini ve önemli bir ekonomik gelişme olarak devam eden rolünü öne sürdü. dünya ekonomisine katkıda bulunan kişi. Ancak sahadaki gerçeklik daha az iyimser bir tablo çiziyor. Üreticilerin satın alma yöneticileri endeksi gibi göstergelerin yılın büyük bölümünde kritik 50 puanlık eşiğin altında seyretmesiyle Çin’in salgın sonrası toparlanması yavaş görünüyor.
Geleneksel olarak Çin ekonomisinin temel taşı olan emlak sektörü ciddi bir gerilemeyle karşı karşıya. Aralık ayına ait veriler, büyük şehirlerde mevcut ev fiyatlarında tek tip bir düşüş olduğunu ortaya koydu; bu da gayrimenkul yatırımlarındaki azalma ve satılmayan mülk birikimine ilişkin daha geniş bir eğilimin altını çizdi. Bu çöküş tüketici harcamaları ve özel sektör kazançları üzerinde dalgalanma etkisi yaratarak ekonomik yavaşlamayı daha da şiddetlendirdi.
Küresel eğilimlerden uzaklaşan Çin, deflasyonist baskılarla boğuşuyor. Nominal GSYİH büyümesinin gerçek GSYİH büyümesinin gerisinde kalması, bu deflasyonun anlamlı bir işareti; bazı analistler, Japonya’nın varlık balonu patlamasından sonraki uzun süreli ekonomik durgunluğuyla paralellikler kuruyor. Çoğunlukla “Japonlaşma” olarak adlandırılan bu senaryo, Çin’in ekonomik istikrarı için önemli bir risk teşkil ediyor.
Uluslararası sahnede Çin’in etkisi azalıyor gibi görünüyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre küresel GSYİH içindeki payı, zirveden kayda değer bir düşüşle 2023’te %16,9’a düştü. Kültür Devrimi’nden bu yana görülenlerden daha büyük olan bu düşüş, Çin’in küresel ekonomik varlığında potansiyel bir durgunluğa işaret ediyor. Buna katkıda bulunan faktörler arasında yavaşlayan yurt içi ekonomi ve ABD’deki faiz artışlarının etkisiyle yuanın dolar karşısında değer kaybetmesi yer alıyor.
Çin’in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü‘ne katılmasından bu yana yaşanan hızlı yükseliş, küresel ekonominin belirleyici bir özelliği oldu. Bununla birlikte, mevcut eğilimler, yaşlanan nüfus nedeniyle azalan işgücü mevcudiyeti ve rekor düzeyde düşük doğum oranlarının önemli zorluklar yarattığı bir dönüm noktası olduğunu gösteriyor. Bu demografik değişim, büyüme stratejilerinin yeniden değerlendirilmesini gerektiriyor ve potansiyel olarak mevcut altyapı yatırımına odaklanmaktan daha radikal önlemler içeriyor.
Hindistan ve Brezilya gibi gelişmekte olan pazarlar, küresel büyümeye giderek daha fazla katkıda bulunuyor ve bu da geleneksel olarak Çin pazarına bağımlı olan şirketler için stratejik bir değişime yol açıyor. Çin’in ekonomik manzarası geliştikçe, küresel ekonomideki rolü, uluslararası ticaret ve ekonomi politikaları üzerinde geniş kapsamlı etkileri olan, dönüştürücü bir döneme hazırlanıyor.